“Güzellik kavramı
açısından sadece Venedik ve Paris, Havana’yı geçebilir.” Ernest Hemingway,
Karayiplerin en büyük ve en kalabalık ada ülkesi olan Küba’nın başkenti için bu
sözleri söylemişti.
Başta ABD olmak üzere
tüm dünyayı şaşırtan Devrimi ile gündeme geldi. Küba; “Tarih beni anlayacaktır”
diyen Fidel Castro, “Ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi, sefa geldi” ve
“Bir, ki, üç, daha fazla Vietnam” diyen Che Guevara birdenbire dünyanın tüm
devrimcilerinin modeli oldu.
Tropikal hava şartlarından dolayı
pamuklu veya keten gibi doğal kumaşların kullanıldığı rahat kıyafetler oldukça
popüler olsa da, Küba, moda anlayışıyla da tüm dünyaya meydan okuyor. Fırfırlı
etekler, frapan kol detayları ve rengarenk, işlemeli gömlekler ile bandanalar;
Latin ve Afrika modasını mükemmel bir şekilde birleştirerek eşsiz Küba modasını
ortaya çıkartıyor.
Moda dünyası ise yöresel
kıyafetleri modern dokunuşlar ekleyerek şehir hayatına adapte etme peşinde. Geçtiğimiz
sene Amerika ve Küba arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasıyla
büyük moda tasarımcıları dürbünlerini bu kez Küba’ya çevirdi. On yıllardır
beklenen yakınlık sağlandığı anda dinamik ve canlı moda sektörünün Küba’yı
kanatları altına almasına şaşmamak gerek. Zaten böyle bir şeye kim hayır
diyebilir ki!
Geçtiğimiz sene Stella
McCarthney, bu sene ise Chanel Cruise defilesiyle Küba tarihini yeniden yazdı.
Şimdi ise sırada Valentino var. Resort 2017 koleksiyonunda, Valentino kendine
özgü tarzıyla Küba’da metaforik bir yolculuğa çıkıyor. Pembe ve siyah
renklerinin hakim olduğu sonbahar koleksiyonundan sonra, bu kez rengarenk,
işlemeli, baskılı ve dantelli tasarımlarıyla gardıroplarımızda Havana
rüzgarları estiriyor.
Pierpaolo Piccioli ve Maria
Grazia Chiuri – Valentino tasarımcıları
Markanın tasarımcılarından Maria
Grazia Chiuri, ortağı Pierpaolo Piccioli ile Küba’da geçirdiği zaman için,
“Gerçekten inanılmazdı. Zaman orada durmuş gibiydi,” diyor. “Biz İtalyanız.
Oraya gittiğimizde çocukluk zamanlarımızdaki İtalya’nın bir bölgesindeymişiz
gibi hissediyoruz.”
Küba’da nostalji ve zaman
kavramlarından ilham almamak mümkün değil. Ada, tüm dünyadan farklı bir zaman
diliminde yaşıyormuş gibi özgün. Tarihi ve kültürel mirasının derinliğiyle,
Küba’ya özgü her parça kendini anında öne çıkartıyor. Ülkenin geniş
caddelerinde 1950’lerden kalma kanatlı arabaların gezdiğini, tarihi yapılarında
İspanyol kolonisinin esintileriyle 20. yüzyıl sosyalizminin getirdiği eklektik
ve yer yer sert olan sembollerini görmeniz mümkün. Hepsi birlikte Küba’nın
mistik, tuhaf ama çekici havasını oluştuyor.
Kübalı kadınların giyiminde de bu
zamansızlığı ve iç içe geçmiş kültürlerin mükemmel uyumunu görebiliriz. Tıpkı
Valentino’nun yeni koleksiyonundaki parçalarda olduğu gibi.
Valentino, bu koleksiyonunda tam
80 görünüme sahip. 50’lerden ilham alınmış silüetlerde çan etekler, dantel ve baştan uca dümdüz inen zarif elbiseler
kullanılmış. Ancak tasarımcılar aldıkları ilhamları parçalarına yansıtırken
bunu “basit” bir biçimde yapmamış.
Koleksiyonda Küba’nın tarihi
derinliklerine inilmiş. Ada’nın yaşadığı savaşlar, Afrikan, İspanyol ve
Amerikan etkileri koleksiyona ince ince yansıtılmış. Böylece Küba’nın zenginliği
ve çeşitliliği gözler önüne serilmiş. Bu noktada da Valentino’nun
atölyelerindeki yoğun işçilik modern bir bakış açısıyla devreye girmiş. Bu
etkileri çiçek desenli etek ve elbiselerin üzerine giyilmiş işlemeli askeri
ceketlerde, tişörtlerde ve tahta boncuklarla bezenmiş eteklerde rahatlıkla
görüyoruz.
Koleksiyonda dikkatimi çeken bir
diğer şey ise, bütünden biraz ayrı duran tepeden tırnağa kıpkırmızı görünümler
oldu. Bunu da, Valentino Garavani’nin kırmızı rengiyle olan tarihi serüveni
açıklıyor. “Valentino kırmızısı” hiçbir zaman eskiyemeyecek gibi görünüyor.
Tabi bu sefer karşımıza “Küba kırmızısı” tonuyla çıkıyor.
Şimdi sizi koleksiyondaki en
beğendiğim diğer parçalarla baş başa bırakıyorum:
0 yorum:
Yorum Gönder